Başlığı okuyup da “Akıl Hocalığı” yaptığımız düşünülmesin sakın; aman ha…
Bizimkisi, “Mahallenin Delisi”nin düşüncelerini seslendirmekten öte bir şey değil. Zira herkesin kendi aklını beğendiğini bilir, saygı da duyarız üstelik. Kabul ederiz ki, herkes bizden daha akıllı, herkes bizden daha açıkgözlüdür; saygı duymamızın temelinde yatan sebep de budur zaten…
Delinin düşüncesi, gözlemine dayanır dayanmasına. Fakat keçilerin(!) işe karışmasıyla, gözlemin tasviri şekil değiştirmeye başlar; yel değirmeni “düşman” olur; uyuz at “küheylan”…
“Donkişot” böyle biridir işte; iflah olmaz bir “Deli”…
Bizim sözlerimiz Donkişot’un söyledikleriyle kıyaslanamaz elbette ama “teşbihte hata” ya da “avcılıkta palavra/yalan olmaz” hesabı; “aynı çuvala atın gitsin” demeye getiriyoruz sözümüzü anlayacağınız. Yine de takdir sizlerin…
Biz söyleyeceğimizi söyledikten ve de günahın bizden gittiği bu noktada asıl konumuza girebiliriz artık…
Umutların “Marmara çırası” gibi yanıp kül olduğu(veyahut öyle sanıldığı) bir süreçte, doğaldır ki; “işimizin Allah’a kalması”ndan(!) doğal bir şey olamaz. Hal böyle olunca da ahali de bir telaş(!) başlıyor kaçınılmaz olarak; “Cennet’e nasıl giderim?.. Gidişi nasıl garantilerim?.. Gitmeden önce de bu gidişin reklamını ne ederim?..” Vs… Vs…
Ortada bir “seyahat”(!) söz konusuysa “Mihmandar”sız olur mu?..
Sorun da burada yatıyor kanaatimize göre…
1980’li yıllarda, toplumumuzun mümtaz(!) şahsiyetleri kendilerine Mihmandar olarak bir Arıcı’yı seçmişlerdi. Böylece “Mihmandar’ı dövmek” yerine, “kovandan bal yeme”yi yeğleyenlerin, bir yerde hata yaptıklarını biraz geç fark ettiler sanıyoruz. “Mihmandar’ı arıcı olanın, burnu baldan”(!) kurtulamayacağından, şikâyetler büyüdükçe büyüdü ve nihayet balın(!) enerjisiyle “çağ atladık” diyenler, çamura saplanıvermişler…
Bununla kalsa iyi; Mihmandar’ “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan”(!) da olmuştu; anımsayınız...
Lafı azıcık sakızlamış olacağız belki?.. Bu süreçten evvelinde de yaşananlar buna benzerdi. O zaman da açıklanan hedef “Nurlu Ufuklar!..”ken(!) defalarca elektrik kesilmesinin(!) müsebbibi oldukları da bir vakıadır…
Aynı mümtaz(!) şahsiyetlerin aklını başlarına alamadıkları ortada…
Bu kez de günümüz Mihmandar’ını öne sürdüler. Mihmandar’ın da hakkını(!) yememek gerek. Daha önceki Mihmandarların dönemlerine sahip çıkarak, “Nurlu ufuklar”da yolculuk yapayım derken, elinde gazı bitmiş bir Deniz Feneri’yle zifiri karanlıkta ortada kalmış olması bir talihsizlik midir? Yoksa bir dram mı?..
“Dervişin fikri ile zikri”(!) her geçen gün çeliştikçe güvensizliğe doğru hızla evirilen ilişkiler, yaşanılan “değişim” ve “dönüşüm”ün de gerçeği yansıtmadığını anladıkça “dünya gözü” fal taşı gibi açılırken, “gönül gözü”nün de iyice kapandığını gözlemlemeye başlar olduk…
Lafı toparlama zamanıdır artık…
“Dünya Gözü”yle her görünen, güven duygularını yok ederken, Mihmandar’ımızın “Gönül Gözü”(!) muhabbetini öne çıkarması da az zekâ işi değildir hani…
Ne var ki; her gönül gözünden söz edildiğinde cüzdanlar kabarırken, her cüzdanı kabaranın “Muhabbet Yolu” rayından çıkmış olması, ülkeyi mezbahaya(!) çevirdi. Görmeyen Gönül Gözü Deyneği’nin “vicdan” olduğunun farkında değil ki yiğidim(!); anlayamıyor ki...
Efece Haber Gazetesi / 03 Aralık 2012 Pazartesi – Süleyman Duman
|