Zamane gençlerinin espri anlayışı da değişmiş. Pek hoşlandığımı söyleyemesem bile, “Hoşlanmıyorum…” da diyemiyorum elbette…
Gençlerin gülümseyen yüzlerini gördükçe, içim açılır. Fakat vara yoğa kahkaha atmalarını anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Hoş, adım başı rastladığım her gencimizin, şen-şakrak dolaştığını söylemiyorum kuşkusuz. Meramım gülmenin, gülen insanın iç dünyasında yaşadığı hangi duyguların dışa vurumudur acaba? İşte, bunu anlamakta çektiğim zorluğu anlatmaya çalışıyorum…
Gençlik ki; birçok konuda mayalanmaya hazır, taze süt kadar temiz dimağa sahip bir kitleyi oluştururlar. Onlar ki; hayatın darbeleriyle bozulmamış zihinsel yapılarının pürüzsüzlüğünde, düş dünyaları geniş, gelece dair yüce hedeflerin potansiyel kahramanlarıdırlar. Dünyayı omuzlayıp kaldıracak kadar özgüvene, önünde engel tanımayacak fırtınalar gibi iradeye sahip, gözünü budaktan sakınmayanlardır. İnanç yüklü ve idealleri için her birinin kararlılık anıtı olduklarını bilirim…
“Nerden?..” diye soranları merakta bırakmadan yanıtlayacaksam eğer; “Kendi gençliğimden…” dememde bir sakınca var mıdır?.. Bilemiyorum…
Bilirim ki; yatağından taşan bir volkandan farksız gençliğin, için için uğultusu duyulan sönmüş, eski bir yanardağa benzer davranış kalıbından öte, geleceğe yönelik bambaşka yaşam biçimleri kurgulamaktan uzak durmalarını da anlamıyor değilim. Demem o ki; en temel hazinesi “umut”u “beklenti”ye çevirip, neyi, neden, niçin beklediğini bilmeden; kendi ömrünün törpülenmekte olduğunun farkında değilmişçesine zamanlarını boşa heba edenlerinedir sözlerim; söyleyeceklerim…
“Zamane gençlerinin espri anlayışı da değişmiş…” diye girdik söze de, değişenin ne olduğunu, neden olduğunu söyleyemedik bir türlü…
Yaşamın gizinin “zıtların birliği”nde olduğundan bihaber çoğu zamane gençliği, her şeyin hareket halinde olduğunu göre göre, “durağanlıkta denge arama” mantığını, “itaat” ve “biat” ile dışa vurarak, yaşamda karşılık bulacağını ummakta ya?..
İşte buna aklım almıyor dostlar…
Oysa gençlik, umudun adıdır…
Tartışmasız öyledir de…
Gençliğe bakış açımız, bulunduğumuz zaman ve zemine göre değerlendirildiğinde, görüntü ve algının, üç aşağı beş yukarı böyle olduğu görülecektir. Fakat umudu tetikleyen örnekler de yok değil kuşkusuz…
Bir pastaneye girip oturan gençlere Garson sorar:
“-Ne arzu edersiniz?..”
Gençlerden birisi derin bir iç çekişten sonra yanıtlar:
“-Mutlu olmak…”
Bu olayı duyduğumda, soyut da olsa yaratıcı zekâya parmak ısırdığımı anımsıyorum…
“Mutluluk ne?.. Ölçüsü nedir?..”in yanıtını arayan bu beyinlerin, iç dünyalarını merak ettim ister istemez. Ve önce eldeki veriye başvurdum; kendi gençliğimi gözden geçirdim baştan sona…
Yarım asrı tükettikten sonra bir şiirde dillendirdiğim yaşam muhasebemde, gençlerimize hep “kayış atmış” bir toplumsal yapımız ve anlayışımız olduğu sonucuna vardığımı söylemeliyim...
Hem de utanarak…
Utancımı, o sözünü ettiğim şiirle gidermek istiyorum:
|