Albert Einstein adıyla bilinen meşhur “Fizikçi”nin ki; dünyadaki insanların çoğu onu büyük bir “Dâhi” olarak tanımaktalar… İşte bu “Zat”ın bütün mahareti; "Hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı hareket edemeyeceği" savıyla ortaya attığı kuramdan ibarettir. Yani, “İzafiyet Teorisi”nden…
Şimdi bazı meraklılar; “İzafiyet Teorisi de nedir ki?..” diye sorabilirler. Hatta benim ülkemde “Yurdum İnsanı”, hem merak edip sorar, hem de gülmekle sırıtmak arasındaki bir çizgide “bıyıkaltı” edasını takınır ki; sanırsınız “öbür taraf”tan “Son Dakika Havadisi” getirmiş de söylemekte oldukça ketum davranıyor…
Her neyse…
Hani laf aramızda birisi bize sorsa; “Bu dediğin teori neyin nesidir?” diye, yanıtlamakta azıcık zorlanırız herhalde…
Hani “okuyup-yazanlar” arasında sayılıyor olmanın verdiği özgüvenle şöyle bir gerilir, “sıfat”ımıza olanca ciddiyetimizi yükledikten sonra başlarız konuşmaya:
“Bir kere bu teorinin, Zayıflama Terapileri ya da Diyet Reçeteleri’yle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İz Sürme konusuyla da bir ilgi ve ilişkisi de zinhar olamaz…”
Bir nefes alıp etrafı kolaçan ettikten sonra çeneye devam etmenin, “Hayırlara vesile” olacağı konusunda ezberimize güveniriz çünkü…
“Bu teoriyi ortaya atan Albert Einstein adındaki bir delidir. Doğrusunu söylemek gerekirse işte bu Deli’nin “kuyuya attığı taş”ın adıdır; İzafiyet Teorisi…”
Bakarız ki dinleyenler üzerinde sözlerimizin etkisi Sayın Başbakanımız üzerinde Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın sözleri kadar bile etkili olmuyor; açar bilgisayardan kopya çekeriz icabında…
Örneğin;İTÜ Sözlük Sitesi’nde, “… güzel bir kızla geçirdiğiniz bir kaç saat bir an gibi, kızgın bir sobanın üzerinde oturduğunuz 1 saniye ise saatler kadar sürmüş gibi gelir insana" cümlesini servis ettik miydi; gerisi, “Oldu da bitti Maaşallah…”
Yok… Yine de inandırıcılığımıza ambargo koyanlar çıkarsa eğer; “Yahu… İzafiyet Kuramı denilen şeylerden Kutsal Kitabımızda da bahsediliyor…” dedik miydi?.. Hem Einstein’ın İzafiyet Kuramı’na hak ettiği seviye ayarını yapmış, hem de “sosyal karizma”mızı iyiden iyiye sağlama almış oluyoruz. Artık “Trend” böyle birader…
“Yılbaşı Kutlaması’nın İzafiyet Kuramı’yla ilgisi nedir?..” diye hiç sormayın bir kere. Biz de bir ilgiden dolayı değil, ilgisizlikten dolayı gündeme taşıdık diyeceğiz de diyemiyoruz… Ancak, necip milletimizin engin milliyetçi, mukaddesatçı ve muhafazakâr değer yargılarının o nazik hassasiyetinin ürünü olarak, çok önemli ve belirgin bir ilginin var olduğu sinyalleri karşısında biz de etkilenmiş olmalıyız. Üzerinde kalem oynattığımıza göre...
Olsa olsa ilişki, “Yurdum İnsanı”nın İzafiyet Kuramı’nın her şeyin değişkenliğine dair savını anlama derecesi ile Yılbaşı’nın “mana ve ehemmiyeti”ni kavrama derecesi arasındaki ilişki kadardır herhalde…
O kadar da emin değiliz yine de haa…
Bunca laf kalabalığı yaptığımızın sebebine gelince…
Bize, ucu ve sonu belirsiz zamanın akışına, elle tutulur gözle görünür çentik atamayan insanoğlunun, hayal dünyasında attığı çentiklerden birinin adı gibi geliyor; “Yılbaşı” dedikleri şey...
Özetleyelim isterseniz; Yılbaşı kutlamalarında eğlenceyi “Arap Baharı”na çeviren “Tuzukurular”la, “Gavur Adetidir” deyip, kutlanmaya karşı çıkan “Muhteremler”in beyin dokularında bir farklılık olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuzdur yani…
“Ne yapıyorlar pekiyi?..”
Her iki taraf da “Saçmalama Haklarını kullanıyorlar” o kadar; mübarek olsun…
Efece Haber Gazetesi / 31Aralık 2012 Pazartesi – Süleyman Duman
|