Yaşam, tekdüze ve tek boyutlu bir yolculuk değildir. Daha çok; “Bilinmezliğin Yolculuğu” ya da “Yol Haritası’dır” denilebilir belki de…
Her ne denilirse denilsin; “bilinmezlikler”in de “bilinenler”i vardır elbet. Yaşam, “dün”, “bugün” ve “gelecek” vagonlarının dizilişinden ibaretse eğer; bilinmezliğin bilinenleri değil de nedirler öyleyse?..
Yaşamın bilinmezliğini bilinebilir kılmak; ciddi bir beceri, yaman bir “Ustalık” ister. Bu sebeple, “Sıradan insanların işi değildir” diye, üflenir hep kulaklara…
Oysa hayatı biçimlendirenlerin sıradan insanlar olduğunu fark etmeyiz çoğu kez. Hatta bugüne ulaştığımızda fark ederiz, dünün biçimsizliğindeki körlüklerimizi. Baktıkça alınan yola, gördükçe harcanan emeği…
Geleceğe vardığımızdaysa, artık bugünleştiği geleceğin, dank eder kafalarımıza. Tıpkı, yaşamın bilinmezliğinde yol alırken, ayağımıza takılan minnacık taşların, yaşam yolculuğumuzu ne denli zorlaştırdığını anladığımız gibi…
Ayaklara takılan her taş, paçalarımızdan ya da eteklerimizden her seferinde bir parça kopardıkça yol boyunca dikenler; hep bir şeyler kaybettiğimiz duygusuyla yol aldığımız, yorgunluklar duymalarımız da bir gerçektir. Hiç iz bıraktığımızı getirmeyiz aklımıza…
Yolumuz yokuşa zorladığında adımlarımızı, sıkıntı basar içimizi ve gökyüzüne çevirip yüzümüzü, umudu aradığımız çok olmuştur; yoklayın kendinizi hele bir…
O umut ki; nice yolcuların güç kaynağı, nice dermansız dizlere enerji veren “Alaeddin’in Sihirli Lambası” olmuştur da bihaberizdir yıllar yılı…
İnişinde yaşam yolculuğunun, yüzler gülmeye başlasa da; bir iki deneyim sonrasında sürekliliğinin olmadığı bilincimize kazınır…
Hep gün ışığında da geçmez yolculuklar. Kimi zaman yağmurlu, karlı; kimi zaman fırtınalıdır. Daha çok ayazında dert yanarız…
Düşenleri, yolda bırakanlara da tanıklık ederiz; bir tekme daha atanlara da…
Ve… Zaman zaman zifiri karanlıklarda da yol almak zorundadırlar; Yaşam Yolcuları…
Ay ışığı imdatlarına yetişirse ne âlâ; yetişmezse gün ışıyana kadar el yordamıyla sürmek zorundadır yolculuklar…
İnsan yaşamının sonu olsa da, Yaşam Yolculuğu’nun menzili, sonsuzluktur, sonsuzluk…
İşte bu sonsuzlukta yol alan Yaşam Yolcuları; yani tüm insanlık, bu sonsuzluğa akıp giden yolculuğun sorumlusu, kahramanlarıdırlar…
Özetle; hak ettiğince “insan”dırlar; iz bıraktıkça “insanca”dır yolculukları…
*
Şiirsiz bitirmeyelim bugün de satırlarımız:
AY IŞIĞI…
Geceleri kurulur tuzaklar, bilmez misin?..
İhanetin yatağıdır karanlıklar…
Bütün sorumluluklar senindir ay ışığı
Bütün sorumluluklar senin…
Şu gözlerimdeki uykudan yoksun kimsesizlik, geceler boyu
Çıt çıkmayan alacakaranlık yolculuğunda, pür dikkat kirişte kulakların
Yorgun, yaşlı ve ağrılı bedenlerin,
İsyankâr çığlıkların da
Sorumluluğu senin…
Geceleri kurulur tuzaklar, bilmez misin?..
İhanetin yatağıdır karanlıklar…
Duygular; sanki bahar güneşi görmüş bir tomurcuk
Ha açtı, ha açacak yürekler…
Karanlığa baş kaldırmanın,
Ve ürkmesi Fincancı Katırları’nın
Yol boyu ay ışığında
Gölgelerin yarattığı korkulardan, tırsması hırsızların…
Dahası…
Yalancısı, en kurnazı, hilebazı, madrabazı, düzenbazı,
Parmak ucunda yol alırlarken uygun adım…
Bir gün, diyet ödenecektir diyet…
Ve nihayet…
Kurulunca Divan
Sorulunca hesaplar bir bir
Asla şaşırma;
Bütün sorumluluklar senindir ay ışığı
Bütün sorumluluklar senin.
Geceleri kurulur tuzaklar, bilmez misin?..
İhanetin yatağıdır karanlıklar…
(ANKARA-11 Mayıs 2011)
Efece Haber Gazetesi / 21 Ocak 2013 Pazartesi – Süleyman Duman
|