Durmaksızın dönen Dünya’da, durmaksızın akan yaşam hızının, ne kadar farkındayız?..
Ne anlamı var bunun şimdi? Ya da ne anlamsız bir soru bu böyle?..
Değil mi?..
Belki de yaşamımızın anlamı, yaşamımızın akış hızında gizlidir; kim bilir?..
Haberleri izledikçe içi kararanlar içindir bu sorular…
*
Sabahın ilk aydınlığıyla uzaktan gelen tek tük seslerin, lekesiz derin uykunuzu tırmalamaya başlamasıyla, açılma niyetiyle zorlanan göz kapaklarınızın arasından, pencereden sızan ilk görüntülerle cenderede hissetmeye başlarsınız kendinizi. Gerinmenin verdiği hazzın tadına varmanıza engeldir; kabarık gelen gaz faturası sebebiyle, ısıtamadığınız odanızın serin havası. Kalkıp sıcacık yatağınızdan, tuvaletin soğuk taşında düşünceleriniz piç olur. Oysa en olmadık sivri hayallerinizin platosunda, “ağız tadı”yla içinizi dökememenin yarattığı gerilimle kalkıp, yüzünüzü yıkayamaz, adeta tokatlarsınız buz kesen su dolu ellerinizle yanaklarınızı…
Mutfağa dalarsınız o hızla…
İlk ekmeğe ilişir gözleriniz; çay suyunu koymadan daha ocağa. Olanca hıncınızı ekmekten çıkarırsınız elinizdeki bıçakla…
Dolaptan kahvaltılıkları deşelersiniz masa üstüne. Ağzınıza uygun şeyler arar gözleriniz; ellerinize danışmadan…
Çayın fokurdayan suyuna eşlik eder yüreğiniz…
Sabahın dinçliğiyle kalkarken yataktan, hayatın hızına uyamamanın yorgunluğuyla çökersiniz kahvaltı masasına birdenbire. Ya “Şükürler olsun” tabağından zıkkımlanmaktır seçeneğiniz ya da isyan tabağında “keşke”leri dizersiniz tabağınıza…
*
Artık, yaşam sokağına akma zamanıdır. Dönen Dünya’nın hızına yetişme yarışına başlama zamanı…
Kentteyseniz trafik keşmekeşi; kırsaldaysa dağ havası sizi beklemektedir…
*
Bin bir umutları kundaklarken beyniniz, tüm hoyratlığıyla esen rüzgârın ısırmalarına kulak asmazsınız bir süre. Sonrasında başlayan yağmurun altında yürümenin engelinde yol almaya çabalarsınız...
“Kuş uçmaz kervan geçmez” yerlerden ekmek toplamak da çıkabilir yaşam piyangosundan şansınıza; avara kasnak gibi dolanmak da olabilir metropol kaldırımlarında…
Yol boyu itiş kakışlar arasında yürümenin başarısını, değişik sebeplerle muhataplığınız olan insanların, “Nalıncı Keseri” davranışları karşısında, tüm enerjiniz yok olur…
Boş bir bataryaya dönmüş beyninizin, yüreğinizi sıcak tutması ne mümkün?..
Taş keser yüreğiniz artık…
*
Durmaksızın dönen Dünya’nın hızına ayak uydurmak adına telaşlanan adımlar, taşlaşan yüreklerin ağırlığıyla bedenimizi taşımakta zorlanmaya başlayacaktır…
Kundaklanmış umutların su koyuverdiği akşam saatlerinde, Dünya’nın hızıyla, taşınan yükün muhasebesindedir artık beyinlerimiz de. Akşam karanlığında inzivaya çekilmeye hazırlanırken yaşam; sabahın ilk ışıklarıyla yine ve yeniden yeşerecektir taze umutlarımız…
Taze umutların bebeksi sıcaklığında gevşer yürekler; gevşemek zorundadır da…
Çünkü umudun yaratıcısı beyin karşısında, yürekler taş dökmek zorundadır…
Efece Haber Gazetesi / 04 Mart 2013 Pazartesi – Süleyman Duman
|