Üç-dört ayın yorgunluğu vardı üzerimde. Duygu ve düşüncelerim hallaç pamuğu gibi! Umutlarım üzerinde karabulutlar dolaşıyor! Artık bundan sonra attığım her adım, iki dudağım arasından çıkacak her kelime ve her davranışım benim için çok önemliydi! Etrafımdaki insanlara çok dikkat etmeliydim! İçinde bulunduğum ortamı da çok ince eleyip sık dokumalıydım! Geçmişteki hatalara/yanlışlara düşmemek için özeleştiri ve kendime çeki-düzen vermek yeni bir yol haritası çizmeliydim! Evet, bu üç-dört ay içinde böyle bir süreç yaşadım. Bu süre içinde de Anayurt ve Efece Haber’deki yazılarıma ara vermiştim. Efece Haber’de geçen hafta, Anayurt’ta da bu hafta yazılarımı başlattım.
İlk kitabım Şer Üçgeni’nden sonra piyasaya çıkan yeni kitabım Yılanların Öfkesi’nin Ankara Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Kitap Fuarı’nda geçen bir haftalık imza günlerinden sonra tam dinlenmeye geçecektim ki Konya’dan telefon! Arayan babamdı. Yıllardır hasta yatan biricik annemin ağırlaştığını ve acilen Konya’ya gelmemi söyledi. Aradan bir saat geçmemişti ki yine Konya’dan çocukluk/mahalle ve okul arkadaşım İzzet Yıldı arıyordu. İzzet, bu haftaki Toplantıya gelip-gelemeyeceğimi soruyordu. Ben de zaten gelmek için hazırlandığımı ve yola çıkacağımı söyledim. Ve yolculuk Konya…
Hasta yatağında yatan annemi ziyaret edip hayır duasını aldım. Ne kadar ağır da olsa kendisini iyi gördüm. Hele beni görünce morali biraz daha düzeldi. Daha sonra İzzet ve Şemsi kardeşimle toplantıya katıldım. Ertesi gün İzzet ve Şemsi kardeşimle Eskişehir’e gitme kararı aldık! Hızlı Tren Seferleri de başlamıştı. Benim Eskişehir’e gitme gerekçem vardı: Kitap Fuarı ve Oyuncu/Senarist kardeşim Selçuk Kızıldağ’ı ziyaret edip yakında çekimi başlayacak olan The Last Book sinema filmi üzerinde neler yapacağımızı konuşmaktı! İzzet ve Şemsi kardeşim için de değişiklik olacaktı bu yolculuk. Yol boyunca anıları tazeleyip nostalji yaşayacaktık. Hem yol boyunca görüşemediğimiz yılların, ayların ve günlerin acısını çıkartarak bol bol sohbet edecektik.
Ve Konya Tren Gar’ından Eskişehir’e hareket ediyoruz. Yolculuğu ben gazete okuyarak (aslında uyuyarak!) İzzet ve Şemsi kardeşim de sohbet ederek geçirdi. Bir ara çay-kahve için uyandırıldım. Onların sohbetine katıldım. Tam bu sırada İzzet’in önündeki bir adam İzzet’e dönüp Fenerbahçe maçından söz edip golleri kendisinin attırdığını söylemesin mi! Dam başında saksağan vur beline kazmayı! Hiç tanımadığımız birinin damdan düşer gibi sohbetin içine atlayıp böyle bir iddiada bulunması bir hayli garibimize gitmişti. Adam kelli-felli kravatlı ve beyefendi birine benziyordu. Fakat konuştukça saçmalıyordu. Ya da bize öyle geliyordu. Evet, trende aniden karşımıza çıkan bu garip ve esrarengiz adam kendisinin beyin gücü uzmanı olduğunu söyledi. Beyin gücüyle çok uzaktan her kimi olursa olsun etkileyebildiğini, yönlendirebildiğini ve her şeyi yapabileceğini söylüyordu. Garip ve tuhaf davranışlarla cebinden kartını çıkartıp vermesin mi! Sohbete ben de dahil olduğum için adamın bu sefer dikkati bana yöneldi. Ve bana da kartını verdi. Kartında adı, soyadı, telefonu yazılıydı. En ilginç olanı da kendisinin Anayasa Mahkemesi ve Genelkurmay üst düzey görevlisi olduğu yazması! Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum! Evet, aleni/açık bir şekilde aynen böyle yazıyordu. Yarı şaka, yarı ciddi bu garip, enteresan ve tuhaf adamla yol boyunca esprilerle dolu bir sohbet yaptık. Bu gizemli, esrarengiz, garip ve tuhaf adam kimdi?! Koskoca vagonda neden bizimle temasa geçip kendisini tanıtmış ve sohbet etmişti! Neden kartını bize vermişti? Neden böylesine açık ve net konuşmuştu. Konuştukları uçuk, mantığa ters ve garip olsa da bu sohbet ile gırgır-şamata bir hayli stres atmıştık…
Eskişehir Gar’ında bizi Şemsi Kalkan kardeşimin arkadaşı/öğretmen Bilal Aydın karşılamıştı. Önce kendisinin de yönetiminde olduğu Odunpazarı’daki derneğe gittik. Hatta Odunpazarı Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Kepez beyle de tanıştık dernekte. Daha sonra da Bilal Aydın kardeşimin evinde misafiriz. Önce muhteşem bir sofra.. Uçan kuşun sütü eksik sofrada.. Hiçbir zaman unutamayacağımız misafirperverliğini sabaha kadar sohbet ile pekiştirdik. Hatta hızlı trendeki esrarengiz, garip ve tuhaf adamdan da söz açtık. Derken biz uykudayken İzzet Yıldız kardeşimin Facebook macerası.. Çok değerli dostum/kardeşim Sofi ile sohbeti esnasında bizim uyku anındaki garip hallerimizi de paylaşmış! Derken sabah oluyor. Yine çok güzel bir kahvaltı.. Daha sonra da planladığımız gibi The İmam sineme filminin de senaristi olan ve şu anda çekimleri Eskişehir’de yapılacak olan The Last Book (Son Kitap) sinema filminin senaristi Selçuk Kızıldağ’ın yanına gitmek için yola çıktık. Bilal Aydın kardeşime (ve çok değerli eşi yengemize) teşekkür edip tekrar görüşmek üzere evden ayrıldık.
Selçuk Kızıldağ kardeşimin misafiriyiz. Yeni film üzerine bir hayli sohbetimiz oldu. Zaten geçenlerde fragman çekimleri için mağara gezisi yapılmıştı. The Last Book (Son Kitap) sinema filmi ile ilgili medyaya gerekli açıklama yapıldığı için filmle ilgili genel bir kritik yapıp kendi sorunlarımızı masaya yatırdık. Selçuk kardeşim bu filmi benim çekmem için birkaç ay önce Mustafa Alpay ile gelmişti yanıma. Fakat bizim diğer sinema filmi, dizi ve kitap çalışmalarımızın yoğunluğumuzdan dolayı zaman kaybı olmaması için The Cast Book’un çekimlerine bir an önce başlanabileceğini söylemiştik. Bu yönde adımlar atıldı. Şahin Canlı beyin aracılığı ile Levent Şen ile bağlantı kuruldu. Ve arkası geldi… Daha önce Yıldız/Çankaya’daki ofisimizde Ali Cengiz- Selçuk Kızıldağ ve Levent Şen üçlüsü benim yanımda ortak bir karar almışlardı.
Selçuk Kızıldağ kardeşimizle vedalaştıktan sonra İzzet, Şemsi ve ben bir süre The Last Book’un senaryosunu okuyarak kritik yaptık. Ve bir an şok olduk! Evet, senaryodaki esrarengiz adam ile bizim trende karşılaştığımız esrarengiz adam arasında benzerlikler vardı! İsim ve soyisimler adeta benziyor. Ya da biz benzetiyoruz! The Last Book senaryosundaki esrarengiz adamın otomobilin camına tıkırdatarak kapaksız bir kitabı arabanın içine atıp direksiyondaki kişiye oku demesi ile bizim trendeki esrarengiz adamın aniden karşımıza çıkıp beyin gücü ile Fenerbahçeye iki gol attırdığını ve daha birçok şey yapabileceğini söylemesi ne kadar garip bir durumdu. Aynı zamanda cesur bir şekilde bize kartını vermesi de bir hayli manidar olsa gerek. Kartının üzerinde açık kimliği olması ve Anayasa Mahkemesi ve Genelkurmay üst düzey görevlisi yazması da bir o kadar garip! Aklımızdan bir an The Last Book senaryosundaki esrarengiz ve gizemli adamla Konya-Eskişehir Hızlı Tren yolculuğunda aniden karşımıza çıkan bu adam arasında o kadar benzerlik vardı ki! Haydi diyelim The Last Book senaryosundaki esrarengiz adam Hazreti Hızır Aleyhisselam olabilir! Ya bizim trende karşılaştığımız esrarengiz adamın ismi, soy ismi de H.H. A olması bizlerde kuşku uyandırdı! Merakımız doruğa çıktı!Bu bir tesadüf müydü yoksa başka bir şey miydi?! Bu işte bir Ali Cengiz oyunu vardı ama gel de çık! Eyvah, Ali Cengiz diye ağzımızdan çıktı! Oysa The Last Book sinema filmi ile Ali Cengiz’in de ortaklığı vardı! Ali kardeşimiz inşallah üzerine alınmaz. Olsa olsa bu tamamen bir tesadüf olabilir!
Evrim Teorisi’ne inanan 6 Arkeolog’un bir mağarada kesişen yollarının Kur’an ayetleriyle yüzleştiği ilginç sinema filmi (The Last Book) için kollar sıvandı. Zaten bizim Eskişehir’e gitme amaçlarımızdan birisi de çekilecek olan bu sinema filminin son kritiklerini yapmaktı. Çekimleri çok yakında başlayacak olan The Last Book sinema filminin The İmam gibi ses getireceğine inanıyoruz. Ve hayırlısı diyoruz…
Yılanların Öfkesi kitabım için Eskişehir’deki kitap fuarına katılma kararı almıştım Eskişehir’e gitme nedenlerimden ikincisi de buydu. Daha sonra Eskişehir’e vardıktan sonra çok ince düşünüp sık dokuyarak kitap fuarına katılmama kararı aldım. Zararın neresinden dönülürse kardı…
Eskişehir gezimiz sona ermişti. Yine hızlı trenle İzzet ve Şemsi ile birlikte Konya’ya döndük. Tekrar annemi ziyaret ettim. Ve ona elimden geldiğinde moral vermeye çalıştım. Nihayetinde Ankara’ya dönecektim. Tüm hazırlıklarımı da yapmıştım. Telefonum çaldı! Kardeşim Mehmet arıyordu. Sesi titrek ve üzgün: “ Abi Ankara’ya gitmekten vazgeç, teyzem vefat etti.” Bir an şok yaşasam da ölüm gelince ferman dinlemiyor! Takdir-i İlâhi. Ve teyzemin adı da Cennet idi. Adı üstünde, Allahtan rahmet ve cennetmekân dileyerek dua ettim içimden. Kardeşim Mehmet araba ile hızlı bir şekilde beni alıyor doğru cenaze evine… Eş, dost, akraba hep orda… Cenaze evin bir hayli kalabalık… Ortalık, sessiz ve hüzünlü… Cennet teyzem çok yaşlı idi. 100 yaşını doldurmuştu. Zaten hastaydı. Son günlerde ağırlaşmıştı. Benim de Konya’da oluşum bir tesadüf değil olsa olsa ancak tevafuk olabilirdi. Şimdi düşünüyorum da Ankara-Konya-Eskişehir tekrar Konya hattında yaşadığımız bu esrarengiz ve garip yolculukta yaşananlar acaba bir tesadüf mü yoksa tamamen bir tevafuk muydu?
|