Din adamlarının insanlara sıkça söylediği; “Bu dünya yalan, gerçek dünya ahrettedir” telkini; umudu iyiden iyiye zayıflamış olanlarla, umudunu yitirmiş olanları hayattan koparıyor herhalde?..
Geri kalanlar da zaten kitlelerin küçük bir oranını oluşturduğundan; onlar da çıkar kavgasına tutuşuyorlar belli ki?..
Yanlış anlaşılmasın sakın. Kimsenin inancına bir sözümüz yok…
Fakat “Yalan Dünya” ile gerçek olduğu savıyla kazanılması gerekenin “Öbür Dünya” olduğu konusunda gösterilen çabaların, beyinleri kıllandıran(!) birçok yanları da yok değil hani...
Örneğin; insanların “Öbür Dünya” için çabalarına “yar ve yardımcı olma” (!) yolunda “Hizmet Erbabı”(!) şahsiyetlerin, mezarlıkta bile karşılıksız dudak oynatmamalarına tanıklık etmeyen yoktur herhalde…
Deyiniz ki; biz abarttık, daha da açık ifadeyle yalan söyledik diyelim… Olamaz mı?..
Pekiyi; şu mezarlıklarda Belediyelerin astığı “Görevlilere ücret ya da bahşiş vermek yasaktır!..” uyarıları ne anlama geliyor dersiniz?..
Aslında amacımız bir “Din tartışması başlatmak” değil. Günümüzde “Dini İnancı”, hayatın her alanında bir “karine” olarak kullana kullana, içtenlikle inananların güvenini “yerle yeksan” etmeyi başardılar; değilse de az kaldı denilebilir…
Asırlarca Afrika’da zenciler, Amerika’da Kızılderililer ve Asya’da Asya halkları, aynı yöntemlerle “Din” kullanılarak, insanlar köleleştirildiler, sömürüldüler…
Oysa insanın varoluş sebebi ve anlamı üzerinde düşünmesi böylece engellenir, dünyevi sorumluluklarından koparılıp, tüm düşünce ve enerjisinin “Öbür Dünya” için sarf etmesi sağlanırken; yaşamları boyunca yarattıkları artı değerlereyse el konuldu; konuluyor…
Bugün için dünyadaki hâkim sistem bu…
Biz sıradan insanlar bunun ne kadar farkındayız?..
Günümüzde yaşanılanlara bu çerçeveden bakıldığında düşüncelerimizi, kararlarımızı, tavrımızı değerlendirsek; acaba yüzü kızarmayacak olanlarımızın oranı ne olur dersiniz?..
*
Epey zamandır yazılarımıza şiir eklemeyi ihmal ediyoruz. Bu kez iki yıl öncesinde kaleme aldığımız bir şiirle bitirelim sözlerimizi:
BİR FARKIN OLMALI…
Düşün…
Zifiri bir gecede yol almaktasın
Ne önünü görüyor gözün, ne arkanda kalandan haberin var.
Karanlığa fırlatılan bir taştan farksızsın meselâ…
Ya da bir kayadan koparılmış, yuvarlanan bir parça…
Farkın ne bir düşün?..
Bir düşün bakalım,
Karanlığın yolcusu mu olmak daha iyi?..
Yoksa…
Sabaha ulaşmanın savaşçısı olmak mı?..
Düşün…
Düşün…
Düşünebildiğin kadar evreni…
Ne aydınlığa ulaşmak hayaldir;
Ne zifiri karanlıklar baki…
Sen kendi dünyanın güneşi olabilirsen,
Olabilirsen kendi yolunun mühendisi
Farkını o zaman ortaya koyabilirsin.
İşte farkın da, farklılığın da ta kendisi…
Farkın farkındaysan sorun yok.
Nasıl olsa gireceksindir arayış yoluna…
Zifiri karanlıklarda ayakta kalmayı,
Ay ışığında yol almayı da öğretir hayat sana.
Senin anlayacağın yani;
Hem zor, hem kolaydır işin…
Aklın yolu birdir her zaman amma,
Boldur sapağı da,
Saptıranı da …
Düşün…
(DENİZLİ-25 Şubat 2011)
Efece Haber Gazetesi / 08 Nisan 2013 Pazartesi – Süleyman Duman
|