Kağıt, kalem ve yazı..
Her üç öğe de tek gayemdir şu alemde..
Yazma aşkı iç dünyamda öylesine közlenir ki, bazen gerçek olur, bazen hayal..
Bedenim haykırmak ister dünyaya yarım asırdır yaşadıklarını, çözmek ister içindeki bilinmezi, muhasebesini yapar hayat denilen uçsuz bucaksız evrenin..
Elimdeki kalem yüreğimdeki coşkuyu hissedince oscarlı bir yazar edasıyla dans etmeye başlar parmaklarımın arasında şafağın gözbebeği Mata Hari gibi..
Bu sefer de beynim esir alır kalemimi..
Ne derse onu yazdırır, o da ikiletmez hiç kendisini..
Kleopatra için Antonius; Tamara için de Çoban olup şekillendirir duygularımı..
Fakat bir an gelir, kağıdın hangi bölgesine yerleştireceğini şaşırır kelimeleri..
Zaten hangi kağıt kabul eder ki onun mürekkebinde ıslanmayı hislerin sağanak yağmurunda..
Belki de çok zoruna gider Yaşar Kemal'in, Dostoyevski'nin ve Anton Çehov’un ölümsüz cümlelerini koynuna almak varken, benim nacizane yazılarıma kucak açmak..
Ancak daha fazla dayanamaz, sonunda kabul eder kelimelerimi beyaz kaygan sathına..
İşte o zaman;
Bir yanım öykü olur, diğer yanım şiir...
|