Sevgili okurlar, çok sevdiğim güzel düşünebilen bir dostum yıllar önce, dinler ayrıcalığını eleştirerek şöyle demişti;”ne bu yahu! Tanrı bizimle oyun mu oynuyor? Olmadı, bu din… Yok, O da olmadı başka din. Ben bunu anlamıyorum ve de kabul etmiyorum!” diye isyan etmişti.
Ben de naçizane değerli araştırmacı yazar Mustafa Sağ’ın, “Dini Atatürk Gibi Anlamak “ adlı kitabındaki tespitlere yakın şeyler söylemiştim. Aynı kitap ta, Atatürk de, bu çelişkiye cevap olabilecek gerçeği şöyle anlatmış:
“Allah bir" dir. Büyüktür. Dinsel usullerin oluşumuna bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde düşünülebilir.
“Birinci devir, insanlığın ergenlik ve olgunluk devridir. Aracılarla, kendisiyle ilgilendirmeyi gerektirir. ALLAH, kullarının gerekli olan olgunlaşma noktasına ulaşmasına kadar, onlarla içlerinden bazıları aracılığıyla ilgilenmeyi Tanrılık gereğinden saymıştır. Onlara Hz. Âdem Aleyhisselamdan itibaren, kayıtlara geçmiş veya geçmemiş, sayısız denecek kadar çok peygamber ve Elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz aracılığıyla en son dini ve medeni gerçekleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir.
“İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sayesinde her kulun doğrudan doğruya, tanrısal mesajı anlayabilme kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır.”
Sevgili okurlar, bende aynen biliyor ve inanıyorum ki; İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sayesinde Allah, her kulun doğrudan doğruya tanrısal mesajı anlayabilme kabiliyetine ve olgunluğuna eriştiğini kabul buyurmuş ve evrenden esirgediği aklı insanlara vermiştir.
Artık insanlar, Allah’ın verdiği akılla ve bilimle doğrudan Kur’an ile muhataptır.
“Allah, akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır./sürekli sıkıntı ve felaketlerden kurtulamazlar.” (Yunus s.100)
|