Değerli okurlar, Gölbaşı’nda; emekli olduğum kurum lojmanlarına yakın göl manzaralı harika bir evde oturuyorum.
Üst katımda oturan, temizlik hastası olduğunu sandığım, her şeyini, her gün, her yerden silkeleyen site yöneticisi ve eşinin bu ayıbını, tacizini, saygısızlığını, görgüsüzlüğünü, saymazsak, mükemmel komşulara sahibim. Biliriz ki; her zaman, her şey, mükemmel olamıyor hayatın her alanında bazı aksaklıklar olsa da çoğunlukla düzeltme gayretiyle toplumsal duyarlılığa da bir katkım olsun diye, birkaç rahatsızlığımı paylaşmak istiyorum.
Gürültü,
Trafik ve alışverişe geçmeden sağlıkla ilgili birkaç anımı anlatacağım.
Eşini; onlarca doktorun içinde, acil serviste, (ihmalden) iç kanamadan kaybetmiş, travmalı biri olarak, çook mecbur kalmadıkça hastanelerden uzak dururum.
Hayatımızın en önemli unsurudur sağlık.
Hastaneler için; “Allah düşürmesin eksikliğini de göstermesin” deriz.
“Halk’a hizmet, Hakka hizmettir.” Prensibiyle baktığımızda, hizmetin büyüğü küçüğü de olmaz!
Çöpleri toplamak ta önemlidir, yeri geldiğinde; ameliyat olmak ta, etmekte…
Beyin hücresi bağırsak hücresine, benim işim seninkinden daha önemli diyebilir mi?
Netice de hepsi vücudun bir parçasıdır. Olmazsa olmazıdır.
Makro bakabilsek, görebilsek; kâinatın, varoluşun bir vücut gibi etkileşim içinde olduğunu anlar, ona göre daha duyarlı olabilirdik.
Hizmette; çok para ve teknoloji de öncelikli ihtiyacımız değildir. İnsan olmak, güzel ahlaklı olmak yeterlidir iyi bir başlangıç için…
Hizmet; bazen sadece doğru duruş la da olur. Toplu taşım araçlarında kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde düzgün ve sessiz olabilmek, kötü kokular yaymamak… Gibi.
Neyse
Çarşamba günleri Vakıflar Bankasının salonunda Serbülent Yasun’la T:H:Müziği koro çalışmaları yapıyoruz. O gün bizim performansımızı beğenmeyen hocamız sordu; “neden böylesiniz?” Diye…
-“Hocam, ben dişçiye gittim de…”
-“Dişçi denmez! Diş hekimi diyeceksin! Çok kızıyorlar, dişçi hitabına.”
-“Benim ki dişçiydi işte dişçiiii… Diye devam ettim anlatmaya.
On senedir diş hekimine gitmemiştim. En son G:Ü Diş Hekimliğinde çok değerli Cemal ve Hişam hocalar beni dişçiye muhtaç etmeyecek şekilde mükemmel tedavi etmişlerdi.
Otuz Yıldır düşmeyen dolgumu da canım arkadaşım rahmet olası Necibe Hanım taa Zonguldak’tayken yapmıştı. Bir kazadır o düştü…
Aceleyle Gölbaşında ki Ağız ve Diş Sağlığı Merkezine ilk defa gittim. Üç no.lu klinikte dolgumu yaptırdım. Dişimi narkozsuz oyan, hekim olacak dişçi bir yandan da tepemde dikilen başka bir hastayla habire konuşuyor, konuşuyor… Dayanamadım... ıııııııh, diyerek elini ittim. Bayılmamak için direndim. Tansiyonum olup olmadığını o zaman sordu. “Var!” Dedim. “Hemşire çağırayım mı?” “Gerek yok!” dedim. “Konuşmanızdan çok rahatsız oldum.” Dedim. “Hastanın sormasından mı”? Diyerek, kendini soyutlamak istedi ve kibirle, işgüzarlıkmış gibi ilave etti. “Biz burada her gün böyle çalışırız.”
İçimden kalkıp gitmek geldi ama kocaman bir oyuk… “Dişimin dolgusunu koyun gideyim, bir toplantıya yetişmem gerekiyor. İnşallah sorun çıkmaz! “Dedim.
Sorun çıktı! Belki geçer, düzelir diye bekledim. Maalesef dilim her an o dişime dokunuyor, tırtıklı ve ne yesem arasında kalıyor...
İnsana değer veren çook değerli diş hekimleri varken bir daha senin gibi dişçilere gider mi yim?
Hasta haklarına gidip anlatmak istedim ama buradan paylaşarak sağlık bakanlığının da dikkatini çekmek istiyorum.
Kuaförümüm bile benim saçımla meşgulken başkasıyla konuşmuyorken;
Bu ne saygısızlık?
Lakaytlık!
Ukalalıktı.
|