Hayatımızla ilgili herhangi bir konuda yapmak istediğimiz şey, ya da olmak istediğimiz durumla ilgili korkular geliştirirsek, hiçbir riske girmezsek, kendi hayatımızı mı yaşamış oluruz?
Tabii ki hayır!
Bu durumda bize dayatılan hayatı esir gibi yaşamış oluruz…
Yapmak istediğimiz şey uğruna; anne, babamıza, hükümete, eşimize, dostumuza, çocuğumuza, topluma karşı gelebilir miyiz?
Gelmeli miyiz?
Hayat, hiç bir zaman korku ve kaygı yüzünden boyun eğenlere yardım etmez.
Çeşitli nedenlerle, yaygın geleneksel, ananevi, toplumsal baskı ve değer yargıları yüzünden (kovulmak, yargılanmak, ayıplanmak v.b.) istediğimiz yola çıkmazsak; o zaman orada kayboluruz.
“Gerçekten yapmak-yaşamak istediğim şey bu! Ve O’nu başaracağım” dersek, mucizevî bir şeyler olduğunu bizde görürüz. Aç kalmak, mücadele etmek, mahrum edilmek gibi zorluklar yaşa sakta, sonunda bir kopya, uydu olmak yerine; değerli bir insan oluruz ki, mucizede mutluluk ta işte buradadır!
Olmak ya da yapmak istediğimiz şey den emin olursak; onun bir yolunu buluruz. Şöyle ki;
Ne yapmak istediğimizi çok iyi bildiğimiz anda bir şeyler oluverir. Hayat yardımımıza koşar. Bir arkadaş, bir tanıdık, bir öğretmen, belki bir avukat, yaşlı bir teyze-amca v.b. birilerini bize yardım eder buluruz. Bunu yeniçağ anlayışı “Çekim Yasası” diye tanımlıyor. Geleneksel kültürümüz “İhlâs” diye telkin eder.
Benim yaşamım da bu yazıyı yazabilmeme etkendir. Deneyimlerim bu felsefeleri doğrulamaktadır. Buna dair yaşamımdan bazı kesitler paylaşayım:
“Töre ve aile baskısına daha 17 yaşımdayken başkaldırdım. Beni amcaoğluna bir meta gibi “kız satmak” tabiriyle satacaklardı. Oysa ben, okumak ve çalışmak için çok kararlıydım. Zaten, Kız Meslek Lisesi ne de zoraki gidebilmiştim. Başka okula göndermediler ki. Orada erkek yokmuş ve ben dikiş falan öğrenirmişim! Hiçbiri beni tatmin etmese de ben “Resim Bölümü”nü seçebilmiştim. Gecekondu da oturuyorduk ve tam gün okula bir simit bile alamadan zevkle devam ediyordum. O günün öğretmenleri (Başta yöneticilerimiz olmak üzere, Belkıs Topçuoğlu. Nazikar Yıldırım, Behice Vural, Güzin Tuncer, Ulviye Çalışkan, (Bu arada, Edebiyat öğretmenim olan Ulviye Çalışkan bana yazar olabileceğimi de o zamanlar söylemişti. O’nla şimdiler de görüşebilmeyi çok isterdim.) hayatımı sürdürebilmem için işe giriş dilekçemi bile yazan sevgili hocam, dostum, Tülay AYTAÇ ve daha niceleri, sanki hepsi özel görevlendirilmiş gibi bana yardım ettiler. Ve ben onların destekleriyle “devrim” yapmıştım. Ölümü bile göze alarak… Hatta ailem ve diğerleri beni öldürtmek istemişler! Hiç umursamadım. İstemediğim bir hayatı yaşamaktansa, (yine aynı fikirdeyim) ölmeyi yeğlerim. Hayat hikâyem ve mücadelem hep olmak ya da yaşamak istediğim şeye yönelik uzun bir süre devem etti. İlerde bunları da paylaşabilmeyi istiyorum. Aciz kaldığım zamanlar oldu ise de özgürlüğümü kimsenin kısıtlamasına izin vermedim. Hayatta olmak istediğim her şey oldum. Töreye ve geleneklerine sıkı sıkı bağlı olan tüm yakınlarım tarafından da, çok sevilen sayılan ve aranan biri oldum…
Diyorum ki; Korkma!
Ey dostum, arkadaşım, vatandaşım, sevgilim, AŞKIM…
Benim kadar yüreğiniz ve gücünüz yok mu?
|