Hepimiz, kendimizi düzeltme yerine, yüzyıllardır dışımızdakileri düzeltme çabası içindeyiz…
Çeşitli dinler,
İdeolojiler,
Sistemler,
Kurallar,
Yasalar, yasaklar,
İyiler, kötüler,
Güzeller, çirkinler,
Eğriler, doğrular,
Günahlar, sevaplar la insanlık düzeltilmeye çalışılsa da dünya halen mutsuz...
Dünya ve evren bizim kişiliklerimizin bir yansımasıdır.
O halde, düzeltmeye kendi farkında lığımızı geliştirmekle başlamalıyız...
Din, gelenek v.b sistemler kendilerinin tümüyle sorgulanmasını reddederler. Çünkü yıkılmaktan korkarlar…
Sorgulandığında yıkılıp dağılan her şey mutluluk ve huzur da veremez…
Mutluluk ve huzur, var olan her şeyden, zihnimize gelebilecek her şeyden bağımsızdır. Din, para, ideoloji, mal, meslek, aile, ülke, çocuklar, sevgili, cinsellik, uyuşturucu ve benzerlerinden… Bu sığınaklarımızın hepsi saldırıya ve yıkılmaya açıktır.
Sonlu, sınırlı kesintili ve ölümlü olan her şeyden, tüm varoluştan ilgimizi tamamen çekebilirsek boşlukla karşılaşılır. Bu yüzleşme de, “özgüven” devreye girerek bizi sade ve güzel yeni bir “Ben”le tanıştırır. Yani, “Öz”ümüzle. “Bir” olmanın tadına burada varılır.
Sığınaksızlık “Bir”liktir.
Gerçek ”Ben”,yaratılmış her şeyin özüdür, aslıdır. Tam özgür bakışın, kendisidir. Bunun bir adı da “farkındalık”tır.
Her an “aşk” içinde olmak,
Her an eskinin öldüğü,
Yeninin doğduğu bir yaşam…
İşte,”tam farkındalık”. Bize gerçek doğamızı gösteren, gerçek doğamızla bir olmamızı sağlayan, bedenimizi ve zihnimizi anlamsız yere yormadığımız bir halde bulunmaktır.
Zamandan ve mekândan bağımsızlıktır.
Bu bir devrimdir, herkes yapabilir.
Nasıl mı?
Bütün kontrolleri terk ederek, hiçbir şeye ilgi göstermeyerek...
İçimizden bile onlarla tartışmayarak, geçmişin ağır koşullandırmalarından kurtulmak için, koy vererek… Bilinçaltını fark ederek…
“Bilinçaltı” dediğimiz şey; geçmiş, kültür ve bedendir. Hepsi aynıdır.
Beden, ilk varoluş anımızdan itibaren olup biten her şeyin ve her anın tüm kayıtlarının toplamından ibarettir. Bu kayıtlar, karmaşa çelişki arzu ve korkuların hâkimiyetindedir.
Çirkinlik, sakatlık ve eksikliklerin; çelişki ve karmaşanın yansımaları olduğunu tam olarak fark etmemiz onlardan kurtulmamızı sağlar. Yani, “farkındalık”…
Kelimeler ve sözler zihinde görüntü yaratır.
Bunlar da kişisel inançları oluşturur. Bir insanın inançları ne kadar çoksa, o insan kendine o kadar yabancılaşır.
İnsanların yaşadığı acılar; korkularını, hazlar ise arzularını oluşturur.
Arzuların ve korkularımızın yönlendirmesiyle oluşan hayallere “gelecek” deriz.
“Hayaller” zihinde üretilir ve yaşananlardan kopuktur.
Gerçek, yaşanılan “”an”dır. Yaşanılan ise, sadece “şimdi” deolur.
Geçmiş ve gelecek gerçek değildir!Zihinde oluşan görüntülerden ibarettir. Bu görüntülere gösterdiğimiz ilgi bizi “şimdi” den koparır. Gerçek ten uzaklaştırır. Bu da ikiliktir.
”Bir” ve “”tek” olan ”şimdi”dir.
Tüm zamanlarda ve tüm evrenlerde “olan” ile “görülen” “şimdi”dir.
İlgimizi geçmiş gelecek dâhil tüm varoluştan tamamen çekip, özgür bırakabilirsek, bununla birlikte içimizde ve dışımızda var olan ve olup biten her şeye tamamen izin verebilirsek, “şimdi” de yaşarız.
“Şimdi”, “tam farkındalık”tır.
“Farkındalık”, bıkkınlığın bilinç devinimini tetiklemesiyle başlayan mantıksal ve ruhsal uyanış sürecidir. Bağımsızlıktır.
Aşk, huzur, mutluluk, barış, uyum, güzellik ve coşku “şimdi” dedir.
“Tam farkındalık” insanlar arasında ne kadar yaygınsa, birbirlerine olan “güven” de o kadar yaygın olur.
Tam farkındalık ile yaşamayanlar bölücülük, yıkıcılık, acı ve mutsuzluk üretmeye devam ederler.
Farkındalığınızı ölçebilirmisiniz?
|